Yusuf’un Kuyusu
Süleyman Eldeniz Eline aldığı su bardağını usulca bıraktı masaya. Bu beşinci olmuştu, aynı hareketi tekrarlayıp duruyordu deminden beri. Uykusuzdu. Dün akşam babası haberleri seyrederken duyduğu cümle onu hemen hemen bütün […]
Süleyman Eldeniz Eline aldığı su bardağını usulca bıraktı masaya. Bu beşinci olmuştu, aynı hareketi tekrarlayıp duruyordu deminden beri. Uykusuzdu. Dün akşam babası haberleri seyrederken duyduğu cümle onu hemen hemen bütün […]
Süleyman Eldeniz Sabah tam kapıdan çıkarken, yüzde yüz dolsun diye şarjda bıraktığı telefonunu eline aldığında, gelen mesajı gördü. Editörü bütün inceliği ve zerâfeti ile “56. sayımız için yeni hikâyenizi gönderir […]
“Bu otobüslerden birine binseydim, en az sekiz saat sürecekti İstanbul’a varmam” diye düşündü.
Geçenlerde, tam da güneş sırtıma vurmuş, kemiklerimi ısıtmış, göz kapaklarımı açamıyorken bir tıkırtıyla uyandım.
“Biliyor musunuz? Bu mahallenin, hatta İpsala’nın manevi bir bekçisi var.”
Süleyman Eldeniz Ortaokulu yatılı olarak okumak için Gelibolu’ya gittikten sonra eve ilk gelişimdi bu. Uzun bir yolculuğun ardından geç saatlerde ulaştığım evimde aile fertleriyle hasret gidererek geçmişti o gecem. Anneme […]
Süleyman Eldeniz Bu yıllarda olduğu gibi, Ramazan ayının senenin en uzun günlerine denk geldiği zamanlardı. Çocuk orucu, denilen yarım günlük oruçlarım bitmiş, artık tam gün tutma çağım gelmişti. İlkokul […]
Herkesin etkilendiği, unutamadığı,içinde kaldığı sürece hatıralar biriktirdiği yerler vardır. Kırklareli’nin Vize ilçesidehem ilkokulu okuduğum vehem de bende derin izler bırakan bir beldedir. En başta, tarihîzemin üzerine kurulmuş bir şehirdir burası. […]
Kapı çalındığında, Recep Hoca ve hanımı kahvaltıdan yeni kalkmışlardı. Göz göze geldiler. “Ben açarım” der gibisinden kirpiklerini kapatıp açtı Recep Hoca. Kapının buzlu camı, dışarıda iki kişinin durduğunu belli ediyordu. […]
Dert yüklenmiş katarda, bir vagon olmak gibi… Böğrüne çökmüş dağın, altında solumak gibi; İnsan önce kafasında yazmaya başlıyor. Bir konu, bir fotoğraf, bir hatıra, bir söz ilişiveriyor beyninin kıvrımlarına, döndürüp […]
Ben yetimim… Ve de öksüz! Bir mülteci çadırında az önce doğdum. Ben doğarken, annem bana ve dünyaya son defa baktı. Babam ise buralara kadar ulaşamadı. Çadırın kapısında, bir pet şişeden […]
Serhad şehri Edirne M.Ö. 7. yüzyıla kadar uzanan tarihiyle, 05.05.1361 Perşembe gününden itibaren de ecdadımız Osmanlı’nın katkılarıyla çok zengin kültürel mirasa sahip bir yerleşim yeridir.
Osmanlı imparatorluğunun zor zamanları… Köylerinde, şehirlerinde; çoluk çocuğun, ihtiyarların, asker yolu gözleyen bacıların ve bir cephede elini, bir başka cephede ayağını bırakan gazilerin bulunduğu zamanlar…
Üç atlı, alaca şafakta yola çıkmışlardı. Atlarının yeleleri, sarıklarının sorguçları uçuşuyor, uzun otların arasından geçtikleri için, atların koştukları değil, uçtukları zannediliyordu. Rengârenk üç atlı…
Susuyorum. Her söylenen söze, her türlü bakışa, bütün yapılan haksızlıklara susarak cevap veriyorum. Terazinin ayarı bozulmuşsa, sözlerin anlamı kalmamışsa, gözler boş boş bakıyorsa…
‘Gölgeler niye uzuyor ki içimde?’ diye sorabilirsin. ‘Yüreğim kadar açık bu havada, bulutlar da neyin nesi? Ve hüzünler, yalnızlık kokan kollarıyla neden sardı şimdi beni?’
Bu kitap bir göç hikâyesi anlatıyor. Kırım Kazan’dan, Anadolu’yu yurt bellemiş yüreklerin, zulümden, zalimden, ölümden, kıtlıktan, kırılmaktan kaçan bütün insanların hikâyesini anlatıyor.
Aldanmışsın! Öyle diyorlar senin için. Yalancı bahara aldanan bütün saf kalpli âşıklar gibi, sen de aldanmışsın. Bir kere gülümseyince… Biraz ısıtınca yüreğini…
Hani insanlar hep bir başucu kitabından bahseder ya; benim de var. Ara sıra elime alıp okuyor, ondan yararlanıyorum. Şimdi Gürbüz abinin yeni kitabı ‘Bir Yazar Bir Ömür’ var başucumda.