Yazı ve Editörlük Kursu’nda…
İstanbul Sultanahmet’de bulunan Birlik Vakfı Genel Merkezi’nin konferans salonunda, çok güzel bir söyleşi yaşadık…
İstanbul Sultanahmet’de bulunan Birlik Vakfı Genel Merkezi’nin konferans salonunda, çok güzel bir söyleşi yaşadık…
Zamanın hükümdarına demişler ki; “Efendim bir adam var, size gösteri yapmak istiyor.” “Öyle mi, peki neymiş bu adamın hü- neri?” “İpliği öyle bir atıyor ki, şu kadar arşın ötede duran […]
11 yıldır yayınlanmakta olan Aylık dergisinin röportaj konusu dergimizdi. Genel Yayın Müdürümüz Muammer Erkul ile yapılan röportajda Necip Fazıl’dan Abdülhakim Arvasi hazretlerine ve Dîvanyolu Dergisi’nin neden çıktığı ve hedeflerine kadar […]
Yağmur yağıyorken, sabır gösteren bulut mu yoksa toprak mı, tartışılabilir. Ya da diğer açıdan; yazan mı daha sabırlıdır, yoksa okuyan mı?
Milyarlarca yıl sonra, bir vasıta ulaştı Ay yüzüne. Ve bir avuç kum alıp, getirdi dünyamıza… ….. Bu bir avuç kumun, hangi zamanda ve içinde
Turist olarak bir şehre gittiğinizde kabristan ziyaretleri, genel olarak gezi listenizde yer almaz. Akla gelmez bu. Ama dünyada kabristanları mutlaka gezilmek iktiza eden şehirler vardır.
Şöyle bir ardına bak da sevgili Geçen zamanların ahvalini gör Olsa da anlatsa her günün dili Aşığın ruhunu ihmalini gör
Dedelerimiz, Eshab-ı Kiram’dan aldığı ilham ile; iffet ve utancından dolayı fakirliğini gizleyenler, onur ve vakarından dolayı ihtiyaçlarını kimseye açamayanlar için, tarihte eşine rastlanmayan, gayet zarif bir yardım yolu geliştirdi. Bunun […]
Torunları olmakla şereflendiğimiz dedelerimiz, insanlar tarafından bilinip övülmeyi umursamadıklarından; bazı güzel işlerinin kaydını bile tutmamışlar…
İYİLİĞİN ADI; OSMANLI Bütün insanlığın iyiliği düşünülerek üretilen ortak değerlerin öncüsü olan Osmanlı; insanı son derece önemli sevgi ve saygı odağı haline getirmiş,
Sultanahmet Camii’nin yakınındaki banklardan birine oturmuş, güvercinleri seyrediyorum. İçlerinden ikisi dikkatimi çekiyor. Bunlardan erkek olanı, belli ki diğerine kur yapıyor. Minicik başını yukarı kaldırmış, rengârenk göğsünü ileri uzatmış, gururla yürüyor […]
Âşığım diyenlerin, Akmalı kanlı yaşı. Sevdayı duyanların Aşk olmalı yoldaşı.
Bizi teşvik edip heyecanlandıran, hayat enerjimizi sağlayan, insan olma erdemini yaşatan, kişiliğin neşv-u nema bulup boy atmasının vazgeçilmezi,
Manzaraları sığdırmış fotoğraflar, bahar ve güz gezintilerinde alınan notlar, sıra dışı bir keder yahut sevincin hükmettiği kalpler hiçbir zaman ağaçsız, dalsız, yapraksız olamaz diye düşünürüm.
Kademe kademe sükûtu içti kalbim, merhale merhale sabrı gönül tesbihine dizdi nefesim ve içimdeki mutluluğu dünyaya bağırmamak için zor olsa da sustu sesim. Ey aynalar, yalancısınız siz!
Alfabenin değiştirilmesi evet çok önemli, fakat asıl mesele tasfiyecilik yani uydurma Türkçe… “Her ne kadar, bin yıldır biz buna imkân diyorsak da bundan böyle olanak diyeceğiz…”
Konuk olsak kırk Cem’e, bir dolu câm gelmiyor, Başımıza baht denen o serencâm gelmiyor… Tasın yarısı dolu, bardağın yarısı boş,
Adam, Avrupa’dan beş çuval deterjan getiriyor. Bunları kutulara koyup pazarlıyor, sonra da “Büyük İşadamı” oluveriyor. Toz şurada, kutu burada. Kutula kutula sat.
Son 10 bin yıl içinde insanlık çok sayıda savaş, salgın hastalıklar ve tabii (doğal) afetlerle karşı karşıya kalmışsa da; dünya çapında ve insanlık için son derece önemli bir afetle karşı […]
BİYOLOJİK FARKLILIKLAR Zeka ve öğrenme testlerinde eşit performans gösteren kadın ve erkeklerin beyinlerindeki gri ve ak madde dağılımı inceleniyor. ABD California (LA) üniversitesinden Prefesör Rıchard Haier “Erkeklerin beyninde gri maddenin
İmam-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât-ı şerîfindeki 73. Mektubunda işte böyle buyuruyor: Kıyâmet günü utanmaktan, pişman olmaktan başka, ele bir şey geçmez. Gençlik çağı, kazanç zamanıdır. Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip, […]
Eski velilerde keramet olurdu Şam’da vefat eden velilerden Ebu Müslim Havlani hazretleri, bir gün sevdikleriyle bir bahçede sohbet ediyorlardı. O ara biri geldi. Bu zata döndü.
Büyük kavanozda birikmiş beyaz şeyi, yoğurt sanıp kaşıklamıştım. Çok kötü kokuyordu, midem bulanmıştı. Dokuz-on yaşlarındaydım. Anneannemlerde dolabı karıştırıyordum.
Katılırsınız katılmazsınız, beğenirsiniz beğenmezsiniz, birinin ak dediğine siz kara; sizin az dediğinize başkası çok diyebilir.
Serin bir İstanbul gecesi her zaman düşüncelere daldığı evin ufak balkonunda otururken bir yıldız kayar. Dalıp gittiği gökyüzü onu kendine getirir. Nasıl olurda insanlar bu kadar uzaklaşır özünden ve sevdasından… […]
Ömür dediğimiz şey: “Bir dalda kuru yaprak, son durak kara toprak.” demişlerdir. Yoksa siz duymadınız mı Mustafa Dede’nin feryadını? “Haticem gidince” diyordu bir kameraya bakıp da gözyaşlarını dökerken: – Hatice’m […]
Seçimlerimiz, hayatın anlamı değil mi? Zaman akarken yollardan birini seçmek ve devam etmek… Ne zaman, nerede, ne olacağını bilmeden! Çoğu zaman farkına varamadığımız güzellikleri yaşıyoruz ve hayat böyle geçip gidiyor […]
Osmanlı coğrafyasındaki her çocuk gayet önemliyken, devletin başına geçmesi muhtemel olan şehzadelerin unutulması mümkün mü? Elbette hayır… İşte bunun için en mümtaz hocalar bulunur; küçük şehzadeler dînî, ilmî, askerî ve […]
“Genç sair mi olurmuş, senden olsa olsa…” cümlesini tamamla- madı. “Neyse çocuk git başımdan daha çok ekmek yemelisin sen.”
Bir yol uzayıp gidiyor önümde… Yorgun ve dar… Akşam oluyor bir taraftan da… Adım adım önümde eksilen şerit; pembeleşen
Bir gönül düştü mü yaban ellere Canda bile olsa yar o yar değil Bin türlü çiçeği saçsan savursan Bu mevsim bildiğim ilkbahar değil
Ne çok aramıştı onu. Aşağıki ev, yukarıki ev… Tavan arası, bodrumlar… Eski eşyaların konulduğu her mekân… Geçmişine dâir sisli hâtıraların vazgeçilmeziydi.
Gerçek neydi; sonbaharı görebilmek, dökülmüş yaprakların üzerinde yürümek, yıldızları seyretmek… Senden öte, gerçek neydi?..
İnsanın metalaştırıldığı bir dünyada sahip olunması gereken en yüce niteliktir “işe yaramak”. İşe yarayıp yaramıyor oluşumuz gösterilecek saygıdan verilecek değere kadar her şeyi belirliyor.
Susuyorum. Her söylenen söze, her türlü bakışa, bütün yapılan haksızlıklara susarak cevap veriyorum. Terazinin ayarı bozulmuşsa, sözlerin anlamı kalmamışsa, gözler boş boş bakıyorsa…
Bugün bir bahar tanıdım anne. Dostluk yeli esti bugün penceremde. Ve bütün tazeliği ile saçlarımın kıvrımlarını okşadı sessizce… Mevsimler boyu biriktirdiğim hayallerimi, aldı dağıttı bulutlar ötesine. Maviliklerde can bulsun diye. […]
Oradaydı, tam olmasını bekle- digim yerde. Dalgındı, sag elinin işaret parmağı omuzlarına dökülen bir tutam saça dolanıyor, bir süre tuttuktan sonra kumral bukleler serbest bırakıyordu.
Mecnun, fırçasını boyaya daldırdı. Sonra çekti kavanozdan. Fakat elâ renginin büyüsüne dalan zihni, öyle kolay kurtulamadı bu girdaptan.
Gönül bu… Kir kaplamış yine dört bir yanını. Kim bilir ne zamandır açılmadı o tozlu sayfaları. Acılı gözler asılı kalmış satırlarına.
Yaşadıklarımı anlamlandırmaya, hayatı anlamaya çalışıyorum. Anlama çabasının ötesinde daha başka bir şey bu, yerimi bulmaya çalışmak gibi! Yerimi yani tutunduğum gerçekliği ya da tutunamamayı,
Bazıları “zorların adamı”dır… Buraya kadar tamam da, bu bazılarının zorların adamı olması, diğer bazılarının da “zorlukları çıkarmanın adamı” olmasını mı gerektirir?
Görsel hafızamız, doğduğumuz andan itibaren kayıt yapar. Gördüklerimizi anlamlandırabilecek beyin kapasitesine ulaştığımızda, ilk kelimeler dökülür ağzımızdan.
Zaman itibariyle 21.yüzyılın ilk çeyreğindeyiz. İçimiz ve dışımızdaki bağımsız kalabalıkların giderek büyüdüğü bir yüzyıl.
Sonunda aşk, incecik bir kök salıverir içime; Sıcacııık, acır içim!… İnci dişli tilkiler dişler artık; içine hapsolduğun her hücremi…