Gözyaşı Medeniyeti
Gülen, ağlar da tabii. Eğer bir yerde gülmek varsa, ağlamak ta yanındadır. Esasen ağlamasını bilmeyen gülmeyi ne bilsin
Gülen, ağlar da tabii. Eğer bir yerde gülmek varsa, ağlamak ta yanındadır. Esasen ağlamasını bilmeyen gülmeyi ne bilsin
Bazı örnekler, su gibi basittir ama şerbet edilmiş gibi akıverir içimize… Böyle misaller yine su gibi ihtiyacımızdır ve şerbet gibi lezzeti hatırda kalıcı, besleyicidir. İstanbul’umuzun ve Babıali’nin eskilerinden, büyüğümüz bir […]
“Yıllardır burada program yapıyorum, TGRT FM stüdyoları bu güne kadar böylesi bir kalabalık ve coşku görmedi.” Haklıydı da bunu diyen Faruk Salt Bey. Çünkü en fazla birkaç kişinin misafir olduğu […]
Dîvanyolu’muzun 23’üncü istasyonunda buluştuğumuz… Ve bir “Özel Dosya” halinde uzun uzun okuduğumuz, sanki dizi dibine oturur gibi dinlediğimiz… Nevşehir’in Kavak kasabasında, bir asır önceki kız istemeler, sözler, nişanlar, gelin almalar, […]
(Her insanın “yakıtı” başkadır!) Bütün insanlar, dedi yaşadığı romanda, binalara benziyor… Küçük veya büyük her evin, her apartmanın kurulu sistemleri var. Bu sistemle ısınıp hayat barındırıyorlar içlerinde…
Dünyanın ortası neresi?” diye sormuşlardı Nasreddin Hoca’ya. Hocamız “Eşeğimin şu ayağının bastığı yer” demişti. İnanmamıştı duyanlar, da; “Ölçün o zaman…” diye meydan okumuştu Hoca.
Köy insanları o yaz yine hummalı bir çalışmanın içinde bulmuşlardı kendilerini. Açlığın, yokluğun ve çaresizliğin ne demek olduğunu bizzat yaşayarak öğrenen, bunları bir miras gibi önceki nesillerden devralarak hayata başlayan […]
Dediler ki hayat kısa Bitecek birgün nasılsa İsmin göklere yazılsa Sen de kabre gireceksin
Kızgın kerpetenler, çivili sandalyeler, büyük huniler, parmakları sıkıştıran mengeneler, ölüm askıları ve auto-da-fé (act of the faith yani yakılma cezası). Tüm bunlar bir dönem, İspanya’nın, Katolik Kilisesi’nin ve Engizisyon mahkemelerinin […]
– Konuşacak çok konu var ama hocam, TEMA nedir, diyerek sözü açayım? – TEMA, açık ismiyle Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı, Türkiye’nin en büyük çevre sivil […]
YILDIRIM GÜRSES Klâsik mûsıkîmizin bütün makamlarını eksiksiz bilirdi ve asıl hasreti gençlere, kendi öz mûsıkîmizi sevdirmekti. O yüzden eserleri hep hareketli ve heyecan yüklüdür. Batı müziğinin de altını üstüne getirmiştir. […]
Saniyede yüzlerce kilometre hızla hareket eden dünyamızda, her kişi ve köşede “mizanla” kurulmuş bir sistem mevcut ve bu manzume gelişerek, genişlemeye devam ediyor. Farkettiğimiz dönüşümler ve başkalaşımlar bile tekvinî bir […]
Sevdiği köşe yazarının, o günkü yazısını okuyunca “soluduğu havayı hissetme”yi denedi. İnsan, her an; farkında bile olmadan tadıyordu aslında soluduğu havayı… Bu kez farkında olarak derin bir nefes aldı…
BAKTERİ Amerikalı mikrobiyologlar, kara mayınlarını bulup karanlıkta ışık saçarak yerini gösteren ve imha eden bakteri üretmeyi başardılar. Robert Burlage ve Martin Hunt adlı iki bilim adamının ürettiği bakteriler, mayın tarlalarının […]
Cihad, insanların İslamiyet’i işitmelerine ve Müslüman olmalarına mani olan zâlimleri, sömürücüleri ortadan kaldırarak, insanların Müslüman olmakla şereflenmeleri, böylece iki cihanda da saadete kavuşmaları için yahut Müslümanlara saldıran kâfir, zâlim ordularına karşı Müslümanların mallarını, […]
Bir teveccüh etsin de… Abdülhakim Efendi’nin sevdiklerinden Tahir Efendi şöyle anlatıyor: Bir gün Efendi’ye gitmiştim. Yolda kendi kendime; “Biz ne kadar uğraşsak da tasavvufta yükselemeyiz” diye düşündüm. Sonra da; “Gidince […]
Özellikle hatt sanatının sergilendiği eserlerde sıkça gördüğümüz “vav” harfi, neden biraz daha öne çıkmıştır? Önce bu konuyla ilgili, ilginç bir olayı hatırlayalım:
Şu yemek uzmanlarının zorlama buluşlarıyla ortaya çıkan kaya pasta, kütük pasta, papatya pasta gibi yeni çıkma isimler var ya; tam da onları hatırlıyorum üst üste yığılmış gibi duran taşları görünce.
Şeyh Cemaleddin Efendi, 1788 yılında Dağıstan’ın Gazikumuk şehrinde doğdu. Hazreti Peygamberimizin soyundan seyyid ve Nakşibendî tarikatında mürşid-i kâmil idi. Büyük İslam âlimi Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri’nin halifelerindendir.
Ey rahmet tecellisi, ey semavi güzelim Ey ruhumda çağlayan ve bitmeyen gazelim Gözlerin mürekkeptir, müjgânın kalem bana Yazdırır aşk derdini sineme kana kana
Serhad şehri Edirne M.Ö. 7. yüzyıla kadar uzanan tarihiyle, 05.05.1361 Perşembe gününden itibaren de ecdadımız Osmanlı’nın katkılarıyla çok zengin kültürel mirasa sahip bir yerleşim yeridir.
Tuna kıyısında oturdum banka, Estergon kalesi bana bakıyor, Hatıralar birer zümrüdü anka Yakamoz yakamoz nehre akıyor…
“Nitel Bağlama…. Iııı… Tablo 2.9’dan yararlanarak örneğ… Iııı… Tablo 2.10’a göre…. – Tablona da sana da!..” Sıkıntıyla kapattığı kitabı, bir an önce kurtulmak istercesine bıraktı elinden. İnler gibi söylendi: – […]
Avrupai tarzda kurulan ve kırmızı, mavi renkli üniformalar giyen “Nizâm-ı Cedid Ordusu” hızla yola çıktı. Napoléon’un (Napolyon) kuşattığı ve Cezzar Ahmed Paşa’nın müdafaa etmekte olduğu “Akka” kalesine zamanında ulaştı.
Yangınlardayım… Yağmurlarla geldi Eylül. Gözyaşım süzülüyor. Fırtınanın gelişini izlerken, üşüdüm. Sana söylenmiş tüm sözler, yağmur damlalarıyla dönüyor. Sevgiyi haykırdığım dağın eteklerinde, sesim yankılanmıyor artık.
Seni bulduğum gün, akça pakça bulutlar indi kucağıma… Yokluğunla geçen onca yıldan sonra, gök mavisi yağmurlar ağlar mı? Bilmem hiç tükenmemiş bu sevda yangınına…
Var mısın; Kendine yolculuk yapmaya? En uzun yolculuğundur kendi içine seyahatin. Mevcutlarını belirleyip, eksiklerini tamamlama fırsatı. İncecik duygu patikalarından, derin korku vadilerine… Işık alan ümit tepelerinden, güneş değmeyen kırılmışlık kuytularına… […]
Komşunuzun telaşla arabasını sürdüğünü görürsünüz. Öğrenirsiniz ki; hastaneye gitmektedir. Nedenini sorduğunuzda; “Şuracıkta annesi düşmüştü” derler. Sert düşmemişti ama…” cümlesinin sonu ise, hastane dönüşü öğrenilir. Meğer kadıncağızın kemiği kırılmıştır.
Artık sana mektuplar yazmayacağım. Gözlerinin değdiği bütün mektuplarımı tek tek yakacağım. Küllerini benden uzakta, dünyanın dört bir yanına dağıtacağım. Olur ya rüzgâr tekrardan küllerini dokundurur diye yüreğime…
Demir tavında dövülür kızım… Yapacağın iş ne olursa olsun, uygun zamanını bekle, sevgi başta olmak üzere, yaşanacaklar aceleye gelmez… Aceleyle yaptığın her işin sarpa sarar, sonu gelmez kızım…
Türkiye Cumhuriyeti kurulalı daha on altı yıl olmuştu. Ali Koç’ların Mustafa Çavuş, eşi ve üç kızıyla köyünde hayatını devam ettiriyordu. Aile düzenini kurmuş, bağında bahçesinde çalışıyordu.
O kadar yorgun, o kadar bitkin görünüyordu ki; sanki geçen seneler bütün hırsını biriktirmiş ve hepsini bir anda onun yüzüne yerleştirmişti. Uzun yıllardır tanıyordum onu. Her zaman keyifli, her zaman […]
Ben orda olmayacağım. Ama sen yürü ve hep ışığı takip et… Yürü hep. Güneş kızarıncaya kadar ve toprak bitinceye kadar, güneşe doğru yürü… Yorulacaksın. Yorul!.. Ama sonunda bir sahil bulacaksın. […]