Dîvanyolu kuyumcusu
Nişaburlu bir ilaç ve esans satıcısı (attarın) oğlu olan Feridüddin-i Attar hazretleri var. Evliyanın büyüklerindendir. Din, ilim ve medeniyet düşmanı Cengiz’in Moğol sürüleri, nice âlim gibi onu da katletti. Bu […]
Nişaburlu bir ilaç ve esans satıcısı (attarın) oğlu olan Feridüddin-i Attar hazretleri var. Evliyanın büyüklerindendir. Din, ilim ve medeniyet düşmanı Cengiz’in Moğol sürüleri, nice âlim gibi onu da katletti. Bu […]
(Voleybol sevme işidir…) Bizler, aslında sisler içindeydik; pek kural bilmiyorduk. Yürüyeceksek çok kestirme yollar, çizeceksek dümdüz çizgiler vardı önümüze… Oyunu da, oyunculuğu da; ne öğrendiysek, ne anladıysak, hep sonradan öğrendik, […]
Vatan sevdasıydı alnındaki ter Bayrağım ruhuna zimmet mehmedim Sen ki, canlar verdin canana siper Ağlayan göze mi zahmet Mehmedim?
Gözlerimden üç damla yaş, Sızar bayram gecesinde… Yaralarım yavaş yavaş, Azar bayram gecesinde…
Evimizin çaprazındaki gösterişli binanın önünde durakladım. Beni görenler, binayı incelediğimi düşünseler de ben anlık bir geri dönüş yapmıştım çocukluğuma.
Mesleğimiz gereği birçok yerini gezdik güzel ülkemizin… Ancak şairin anlattığı bu doğal güzelliğin, başka bir yerde olup olmadığına karar vermek gerçekten güç…
Büyük bir eserin önündeyiz; Batılı sanat adamlarının “Anadolu’nun Elhamrası” diye övgüler düzdüğü bir eserin… Hatta bizim de bu benzetmeyle Elhamra’nın övünmesi gerektiğini düşündüğümüz şaheserin önündeyiz.
Sabahın bu saatlerini severdim. Soğuk olurdu ama ne dert. Hırkamın fermuarını boğazıma kadar çekip, yakalarını da kaldırdım mı mesele kalmazdı…
Cumhuriyet’in ilk yıllarında “din ve devlet işlerinin ayrılması” adı altında maalesef, sözde “dinde reform” olarak adlandırılan bazı uygulamalar devreye sokulmaya çalışıldı. Daha doğrusu kabul ettirilmeye çalışıldı.
Selçuklu artık ömrünü tamamlamış, Anadolu bölük pörçük bir dönemde. Moğol darbesinin etkileri hâlâ sürüyor. Türkmen beylikleri içinde Osmanlılar ufak bir ünite, Bursa henüz fethedilmiş iken, yani Orhan Gazi döneminde, Faslı […]
Yaşlılık şifası olmayan bir hastalıktır: Yaşlılıkta sadece dermansızlığın çaresi yoktur, ama kişi iyi bir hayat felsefesi ile keyifli bir yaşlılık geçirebilir. “Ben yaşlandım, ölsem daha iyi” düşüncesi yaşlılardaki depresif düşüncelerden […]
Hayme Ana aynı zamanda “Devlet Ana” olarak da adlandırılmıştır. Gündüz Alp’in eşi, Ertuğrul Gazi’nin annesi, Osman Gazi’nin ninesidir. Hayme, “çadır” demektir. Hayme Ana da, “çadır anası” anlamına gelmektedir.
“Şeref-ül Mekân bil Mekîn” denirdi eskiden, yani mekân ne kadar pahalı, mimari kalitesi yüksek, estetik seviyesi ne olursa olsun tek başına bir anlam ifade etmiyor, onu şerefli kılacak olan o […]
Şiirlerinde doyumsuz bir lezzet bulduğum son dönem şairlerimizden Fennî’den söz etmek istiyorum kısaca. Onbir kıta şiirinin bir kıtası yukarıya aldığım. Her mısrada zengin çağrışımlar, veciz ifadelerle eminim siz de hayranlığıma […]
Müjdeci Mektûblar kitabının önsözünde diyor ki: [İşbu “Mektûbât Tercemesi” kitâbında, iman ve tasavvuf bilgilerine ağırlık verilmiştir. Bu kitabı dikkat ile okuyan talihli bir kimse, kâmil bir iman ve güzel ahlâk […]
Bu rüyanın tabiri nedir? İmâm-ı âzam Ebu Hanife hazretleri, bir gün odasında uyurken Resulullah Efendimizi gördü rüyasında. Sabah uyanınca, İbni Sirin hazretlerine gidip rüyasını anlattı ve “Bu rüyanın tabiri nedir?” […]
Araştırmalar sonunda Hacı Bektaş’a ait Farsça bir Vilayet- name mevcut olduğu tespit edilmiştir. Mâkâlât-ı Hacı Bektaş’ın, bir yazma nüshası sonunda zor okunan, ince bir yazı ile “Evsaf-ı Hazret-i Hünkâr” başlığı […]
Uğraşma boşuna olmaz aydınlık, Işıksız dünyamda renk ne fark eder? İçimi sarmış iç içe karanlık, Yedi renk özlemi bende bin keder…
Şu zihin dediğimiz şeyin ne olduğunu anlayabilmek bir dert, nasıl çalıştığını açıklayabilmek daha büyük bir dert. Hele bir de, herhangi bir anda, kendimizinki de dâhil, belli bir zihinde nelerin yaşandığını […]
Gün çattıkça kaşlarını, usul usul yaklaşıyor hüznüm baş ucuma. Sanki tek bildiği yermiş gibi, sakin ve alışılmış tavırları. Yetmiyormuş gibi bir de acıları doldurmuş bavuluna. Takmış peşine ufak tefek gözyaşları. […]
– Ragıp bey, hadi biraz sizi tanımakla başlayalım… – Tam da masallardaki gibi… Erzurum’un kuş konmaz, kervan geçmez bir dağ köyünde dünyaya gelmişim. Yıl 1953 yazıyor ama doğum günümü anneme, […]
İlkokula, babamın imamlık yaptığı köyde başladım. İkinci sınıfa giderken, hiç unutmadığım bir hadise oldu. Uzun kış günlerini geride bırakmıştık. Hasretle beklediğimiz baharla birlikte bizler de keyifleniyorduk.
Demek gidiyorsun ha! Zincirlerin nabzına vurmuşken dağların sesi, Bütün gülüşlerini toplayıp gözlerimden Gidiyorsun ha… Aynalarda boğulan vakitlere özgü Bir meneviş oldun, Kaldın dudaklarımda…
Gün geçmiyor ki hayatımıza yeni bir kavram girmiş olmasın. Bu terimler baskın bir şekilde hayatımıza dahil olmakla birlikte gündelik konuşmamıza dahi sirayet edebiliyor. Artık yeni kavramlarımız var zihnimizde. “İstikşafi” mesela… […]
Bir gün kız alışveriş yapmak için markete gider. Alışverişe giderken yolda sarı renkli tüysüz, hasta bir köpek görür. Kız çok üzülür. Hemen markete gider. Alışveriş yapmadan önce köpek için 3 […]
Yunus Emre’nin gönle ve insana attığı bakışı anlamaya çalışınca; payımıza düşen hazineyi bulup çıkarabilmek belki o kadar da zor değil…
Tarihçiler Türk tarihini bir bütün olarak kabul eder. Bu sebeple, Türk-İslam tarihini ve müesseselerini anlayabilmek, İslâmiyet öncesi Türkleri ictimâi, idâri ve hukûki yönden tanımakla mümkün olabilir. İslâm tarihçileri, Türklerin Hazret-i […]
Yollar uzamış, sünmüş; geceyse bir kara örtü gibi inmiş şehrin üstüne. Ay yıldızlarla saklambaç oynamaya çıkmış. Şehrin gürültüsü, kalabalıklar. Herkeste bir garip telaş…
Vazgeçmek; ama her şeyden, herkesten ve kendimden… Dünya koşsa da peşimden, en zoruydu vazgeçmek senden! Artık ruhumda kalacaksın sevgili, zaten aklım başımda değil…
Sustum! Gördüm ki konuşmak, sadece nefes tüketmeye yarıyormuş çoğu zaman. Gördüm ki; ruhunu anlatmak için gözlere gerek varmış, sözler ifadesiz kalıyormuş.
Ben doğduğum gün doğmuş… Beş kardeşi daha varmış ama onlar terk-i dünya eylemiş. Fakat bu başkaydı, uzun yaşamaya niyetliydi sanki. Annemi ise çok severdi. Acıktığı zaman kopuk olan sağ ön […]
Eve geldiğinde çok yorgundu, hızla ayakkabılarını çıkardı. Banyonun önünde durup, çoraplarını kirli sepetine fırlattı. Gömleğini, pantolonunu yine aynı hızla sepete attı. Odasına gittiğinde sanki biraz rahatlamıştı. Aynanın önünde durup kendiyle […]
Aslında bir gün bile beni incitecek bir sözü olmamıştı. Her ikimiz de birbirimizle karşılaşana kadar hayli zor günler geçirmiş, türlü badireler atlatmıştık.
“Boğulmuyor musunuz bu şehirde?” dedi Priştineli arkadaşım Kadare. “Hiç boşluk yok. Benim şehrimde hangi yoldan giderseniz gidin bir süre sonra bir boşluğa çıkılır. Burada umutsuzca kuşatılmışsınız siz.
Sağanağa tutulmuş araba tozu gibi süzüldü gece… Karanlık aşağı aktı; Biz, yukarı çıktık!.. Aklını başından aldığı kuşları, çılgınlar gibi söyletecek bir sabaha erdi yolumuz şimdi, baksana; şakıır şakır ışık dökülüyor […]