Gönül birliği
Kim mi yek-dil olmayıp verir ikilikden nişân
Serzenişler kendi destinden görür hâven gibi
Kim mi yek-dil olmayıp verir ikilikden nişân
Serzenişler kendi destinden görür hâven gibi
Klasik şiirle meşguliyetimin, bana en büyük armağanlarından biri; hiç yalnızlık çekmemem, can sıkıntısına neredeyse hiç uğramamam diyebilirim
Şiirlerinde doyumsuz bir lezzet bulduğum son dönem şairlerimizden Fennî’den söz etmek istiyorum kısaca. Onbir kıta şiirinin bir kıtası yukarıya aldığım. Her mısrada zengin çağrışımlar, veciz ifadelerle eminim siz de hayranlığıma […]
Babamdan duymuştum. Arzuhalciydi. İnsanların dertlerini dinlerken, haliyle halk arasında şöhret bulmuş, darb-ı mesel halini almış sözler de babamın dilinden zaman zaman dökülürdü.
Alfabenin değiştirilmesi evet çok önemli, fakat asıl mesele tasfiyecilik yani uydurma Türkçe… “Her ne kadar, bin yıldır biz buna imkân diyorsak da bundan böyle olanak diyeceğiz…”
Halilî Kahramanmaraşlı… Tabi eskiden kahraman demeye gerek yoktu Maraş deniyordu yetiyordu. Sonradan biz biraz süslü isimler kullanmayı tercih ettik.
Çok bilmekle olmaz bu; hatta çok bileni ukalâ bile sayarlar; ne bilmesi, beş vakit namazı biliyorsun ya işte, daha ne bileceksin. Yanındaki açken tok yatmak olmuyor,
Camilerinde vaiz efendiler sohbete başlarlarken, vaaza başlarlarken Arabî bir beyit okurlarmış. Dolayısıyla da herkes, o kadar Arapçayı artık gündelik hayatın içinde olmakla biliyorlar.
Şiirimizin, hikmet vadisinde kafile başı şüphesiz Urfalı Nâbî’dir (vefatı 1712; İstanbul/Karacaahmet’te). Orta yaşı geçtikten sonra yazdığı anlaşılan aşağıdaki şiirinde samimi bir yakarış ve tövbe edâsı görünüyor. Beytlere tek tek bakalım […]
Girenler nakd-i cân îsâr ederler bâb-ı teslîme Erenler bezmine bir başka türlü armağan olmaz (Teslim kapısına girenler canlarını peşin verirler. Zaten başka türlü bir armağan burada geçmez.) […]