Şefin gaddar yardımcısı (Nurullah Yıldız- İstanbul)
“Adam, sanki kırk yıllık düşmanından intikam almak üzere fırsat bulmuş gibi üzerime yürümüştü. Öyle ikaz falan değil. Olanca öfkesiyle saldırmış, sille tokat var gücüyle vurmaya başlamıştı.”
“Adam, sanki kırk yıllık düşmanından intikam almak üzere fırsat bulmuş gibi üzerime yürümüştü. Öyle ikaz falan değil. Olanca öfkesiyle saldırmış, sille tokat var gücüyle vurmaya başlamıştı.”
“O esnada bir ikrâm geliyor… Kırk yıl hatırı olan bir fincan kahve ikrâmı… Önümüzde bembeyaz dantelle süslenmiş bir fiskos masası… Masallardaki gibi. Bana sunulan kahveyi alıp fiskos sehpasına bırakacağım. Ama […]
-Bir babanın isyanı- Psikologum söyledi, ondan dinledim: “Çocukların dünyasına inmeli… Onlarla diyalog kurabilmek için, Onları övmeliymişim.”
Sade ama birbirinden güzel avizelerin aydınlattığı geniş salon ne de hoş kokuyordu. Kapıdan içeri girdiğimizde yalnız olmadığımızı fark etmiştik.
Tecil işlerini tamamlamak için gittiğimiz askerlik şubesinde, Şube Başkanı albayın huzuruna çıkacaktık. Kendimize çekidüzen verip içeri girdik.
“Üniversitelerimizde akademik kariyer elde etmek için eserin İngilizce yayınlanıp Batı dünyasına da sunum yapılması mecburiyetine kahroluyorum. Oysa bilim bir sırdır”
İncirli metrobüs durağındayım. İstanbul Üniversitesi Avcılar Yerleşkesine gideceğim. O ara istasyonda iri yarı bir gencin hareketi gözüme takıldı.
Hayatımız roman oluyor ama bu romanlardan ders alınmazsa cemiyetimiz bugünkü gibi insan kılığında canavarlarla dolmaya devam eder.
Ali Usta’yı hemen her esnaf tanır Malta’da… Ama kimdir, nerelidir deseniz kimse bilmez. Öyle kimi kimsesi yoktur. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz.
Hatırlar mısınız bilmem, yakın zamana kadar hizmet veren devletin Et Balık Kurumları vardı.
Orta yaşlarda bir hanımdı. Biraz tedirgin ve telaşlıydı. Beyaz önlükler içinde yanına yaklaştığımı görünce sordu: —Doktor hanım ameliyatım ne kadar sürer?
Yıllar önce yaşanmış ibretlik bir hikâyedir… Belki kırk belki elli yıl öncesi yaşanmıştır. Bu olayın yaşandığı yıllarda hatıranın sahibi henüz mini minnacık bir bebektir.
Babasının vasiyetini hatırlar. Aklı ermeye başladığı günden beri hep şöyle tembih etmektedir oğluna: —Bak oğlum filan köyden filan kimsenin ismini iyi öğren.
Topkapı Sarayı Sanat Tarihçisi Doç. Dr. Hülya Tezcan: “Grafiğin doruk noktasına ulaşılmış. İç içe çerçeveler insanın gözünü bir derinliğe çekiyor. Tam merkeze kilitlendiğinizde “Allah” yazısıyla karşılaşıyorsunuz.”